top of page

KAPLUMBAĞA TERBİYECİSİ

‘Sen istediğin kadar koş, ben durdururum. Saklanabileceğin bir yorgan altı ya da beni şikayet edebileceğin bir merci yok. Bazı şeyleri anlayana kadar peşindeyim. Gözümü kırpmadan seni takip ediyorum. Nerede eksiksen onu tamamlamak zorundasın. Çırpınman boşuna. Gelişimini tamamlayana kadar türlü yollar bulacağım. Kaç yaşında olursan ol, ister 17 ister 67 seni ilmek ilmek dokuyacağım. Bazen inciteceğim, bazen coşturup ummadığın anda duvara vuracağım. Bazen güzel yüzüne gülümseyeceğim, bazen de sessizce bir köşeden seni gözetleyeceğim. Bakalım hangi dersleri aldın? Almadın mı? Al başa geri saracağım. Ben bunları yaparken hiç yorulmayacağım inan. Sana gününü, dününü, yarınını göstereceğim. Yanlış anlama seninle herhangi bir derdim yok, benimkisi tamamen var oluşa hizmet.’ Hayatın bize söylemek istediği şey tam olarak buydu. Bu bir mekanizmadır. Tıkır tıkır işler. ‘Ben neden hep aynı şeyleri yaşıyorum?’ sorusu akıllarda beliriverir. Bu mekanizmaya göre cevap; ya bir önceki tecrübemizi tamamen yanlış anlamışızdır, ya da hiç anlamamışızdır. Kendi ilerleyişimiz için iyi olanı seçemediğimiz için tekrar tekrar aynı şeyleri yaşıyoruzdur. Bu sebeplerle de hayat ‘başöğretmenliğe’ soluksuz devam etmektedir. Ta ki farkındalığımız uyanana kadar… Osman Hamdi Bey’in ‘Kaplumbağa Terbiyecisi’  adlı tablosundaki metafor da aslında hayatın ta kendisiydi. Sırtında bir nakkare, ( Nakkare: Mevlevi müziğinin dört temel çalgısından biri olan, yarım küre biçiminde bir çift küçük davuldan oluşan vurmalı çalgı.*) elinde neyiyle kaplumbağaları terbiye eden Osman Hamdi Bey’in kendisi... Bu eseri ne zaman görsem hayatın bizi nasıl da terbiye ettiğini düşünürüm. O musikiyle terbiye etmeyi seçmiş kaplumbağalarını.  Hayat da umarım Osman Hamdi Bey’in kaplumbağalarına davrandığı gibi naif davranır bize de… Sevgilerle *Vikipedi

Comments


bottom of page